Gülhan Gürbüz: ESKİ ZAMAN SEVDALARI

Yüreğimde müebbet bir sevdayla,
Bir kuru ekmeğin ağız tadıyla yenildiği,
Karın tokluğuna sevenlerin
Çağından geliyorum sana.
Beklentisiz, yalansız, kanaatkar,
Gözü perdeli, yüreği kelepçeli,
Sensiz gelecek mutluluğa tövbeli,
Bir gülüşüne tav,
Tek sözüne el pençe divan.
Ha desen, ömrüm yoluna revan.
Buram buram hasret kokan bir aşkla,
Kırılan gönüllerin tamir edildiği,
Kadir kıymet bilinen,
Dualarda yer verilen
Zamanlardan geliyorum sana.
Bir varmışla başlayıp,
Bir yokmuşla bitmeyen sevdalar vardı hani.
Çıkarsız, sonsuz, hudutsuz…
Bir sevdaya, bir ömür değer biçilen,
Sevilenin esirgendiği,
Pencere kenarında yolunun gözlendiği zamanlar.
Yüreğimde nasır tutmuş bir sevdayla,
Aşkın masumiyetini kaybetmediği
Zamanlardan geliyorum sana.
Seviyorum demeye gerek kalmadığı,
Bir bakışın, bir dokunuşun
Bir kederli başa omuz verişin
Her şeyi anlatmaya yettiği zamanlar hani.
Sözcüklerim utangaç.
Dilimde değil,
Çokça göğsümde taşıyorum sevgimi.
Koynumda solmuş bir resmin,
Ucu yanık bir mektup,
İçinde kurutulmuş bir gül,
İlk günkü gibi kokan,
Özledikçe öpüp koklanan.
Dilimde sevda türküleri, seni anlatan.
Ah yâr!
Acı kahvemin şekeri, gözümün feri!
Sensiz; ölüm kadar sessiz, kimsesiz,
Kanadı kırık kuş gibi çırpınır yüreğim.
Yastığımda kokun kalsın,
Kapı eşiğinde izin,
Menzilimde gözlerin.
Şu yalan dünyada, başka ne isterim.
Bir günse bir gün,
Bir ömürse bir ömür kalan zaman,
Bu yürek bir tek sana yâr, gayrısına ağyâr!
Yüreğinde yer var mı?
Aşkın en güzel çağlarından geliyorum sana.
Yakalım kandilini o eski sevdaların.
Bir bardak çayın buğusunda,
Bir fincan kahve hatrına,
Ömrüm yetttikçe,
Gözlerinde demlensin gözlerim.